14 Mart 2015 Cumartesi

Masculin und masculin




Yusuf'la hiç konuşmuyoruz. Mail atıyorum arada. "Ev"le ilgili mesele dışındaki sorulara cevap vermiyor, "ev"le ilgili olanlara ise kısa cevaplar veriyor. Geçenlerde Bizim Büyük Çaresizliğimiz filmini izlediler, kız arkadaşıyla. "Kitabı daha güzel." demedim. Yusuf ciddiye almazdı. "Film nasıldı?" da demedim film bitince. Yusuf beğenmiştir ama beğenmemiş gibi yapmak daha kolay, onu oynamıştır. 

Sendikada Film gösterileri yapıyoruz, birleşik haziran hareketindekiler biz yapıyoruz diyor ama hepimiz karışık olduğumuz için, tam olarak öyle değil. Anlatamıyorum. Öğrencilere destek oluyorum abisi hissi hoşuma gidiyordu, ta ki bu yazıya kadar. Kasabanın üç beş solcusuyuz. Öğretmensolcular, öğrencileri kullanıyor, Hasan Hoca mesela, "Bizim gençler" deyip duruyor, MüziktenanlamayanMüzik Hocası Mustafa daha da korkunç, şöyle bir görünüp gidiyor ama sendika toplantısında iğrenç övünüyor, nefret ediyorum. Eren demişti öğrencilerle takıl. İyi gelir. Param çok gidiyor. Eve davet ettim Yusuf Ankara'dayken. Yusuf'la bozuştuk. Zaten ben de pişman olmuştum. Menemen yapmıştık, bira içtik. Yusuf hemen anladı. Daha iğrenci eğer eve öğrencileri değil de Ayhan'ı çağırsaydım hata edecekmiştim ona göre. Sonra da ipler koptu. 

Sendikada bu hafta "Yol" filmini gösterdik. Cumali Abi ile izlemiştim ben, işçi filmleri festivalinde. "Seyit, sen eskiden ne güzel kaval çalardın, ağlardım" repliğinde ağlamıştım. Burada baktım kimse ağlamamıştı. Kürtçe repliklere ise "Atilla oğlum altyazılı indirir insan filmi" dendi. Tiksindim. Üst üste sigara yaktım. Mustafa da gelmişti, yüzüne bakmadım. Cumali abi, neden buradaki solcular senin gibi değil? Neden abi? Neden cevap verrrr!! Senin mirasın değil mi bu gerzeklerle olmam? Hakkımı helal etmem dememiş miydin? Elimden fazlası gelmiyor abi, kurtar beni, yapamıyorum onlarla bile, reflekslerinden kurtulamıyorlar, aşkı bilmiyorlar, birhan keskin okumamışlar, doksanlarda doğu'da tecavüze uğramamın bedelini hissedemiyorlar, ah güzel abim, kandır beni, kanık beni, kansık beni, tanık beni, kuduk beni,...


Sahlepçiye gittik sonra. Ben ısmarladım. Ucuzdu. Sahlepçiyle göz göze geldik. Hangi takımlı olduğumu sordu. "Hayret, ne iş yaptığımı ya da nereli olduğumu sormadın" dedim. Görkem'den çekindim. Daha da ileri gidemedim. Yeterdi. 

Sahlepçinin duvarında peçeteye yazılmış sözler, yalancı şiirler vardı. Karikatürler de arada seçiliyordu. Bir karikatür yapmışlar, cinali erkek cinali kız kalpli birşey. İçlerinden biri, "ikisini de erkek gibi yapmışlar" dedi. Biri "olur mu canım, biri kız biri erkek" dedi. Ben atladım; "niye ikisi de erkek olmasın?" Asla dedi kikirik sesi bok kokan kız. Sesibokkokan kızın sevgilisi " ama hayatım böyle insanlar var" dedi. Bana bakarak. Onay istedi. "Bilmem hiç karşılaşmadım" dedim, sahlepçiye bakarak. Kızla Erkek tartışıyorlardı, havada "tercih, seçim, hormon" üçlemesi balon olup uçuyordu. "Görkem, sence sen ne diyorsun? Eşcinsel aşk meselesine?" dedim. Görkem önce kekeledi. Gülerek "zevk bence" dedi. Kahkaha attılar. Eren'i özledim. Dışarıya baktım. Yan masada türbanlı kızlar kalkmaya hazırlanıyorlardı. Sahlepçi bana bakıyordu televizyon yansımasından. 
Midem bulandı. 

Kimse anlamayacak seni, kendini ne sanıyorsun, Milk mi? Ha, sikerler oğlum adamı, her yer ankara, her yer üniversite değil, gel bakayım bizim köye, bir gün dayanabilir misin, aklını başına al, hemen atanacaksın, bu işlerle uğraşma, git kimle yatıyorsan yat, bırak bu aktiviz . m mi ne bilmem ne işleri, ananı ağlatırlar, ...

Hesabı ödedim. Sahlepçi "hepiniz öğrenci misiniz?" dedi. "Zevk meselesi," dedim. Anlamadı. Görkem bozuldu. Kız bilmediğini bilme haliyle kaldı. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder