20 Aralık 2018 Perşembe

Ev


Eren çıktı evden. Hava yağmurlu idi. Beyaz dolap umrumda olmamasına rağmen bıraktı. Birlikte aldığımız koltuğu da. Aldığımızda ne gülmüştük, salak evidea'nın sitesinde büyük göründüğü ve Sinan'ın bizi kandırdığı için koltuk sadece paketlerle gelmişti. Sinan'a küfür etmişti Eren. Koltuk, açık mavi ile griye bezeyen bir şeydi. Üstünde ablamın bana verdiği çarşafı koyardım, kirlenmesin diye. Koltuğu yeni ev arkadaşlarımızın paylaştığımız odalara değil de, -parça pinçik etmiş gibi hissetmiştim, sırf bu yüzden affedemediğim erkekler listesine adını yazdırmıştı Eren, - kendi odama koydum. Kendi.  Küçük, soğuk odayı aldım. Eren o oda soğuk derdi. Çok yakınmazdı. Oda soğuktu ama küçüktü ve ben küçük şeyleri severdim. Yeni ev arkadaşım büyük odayı almanın verdiği vicdandan kaynaklı pencereme silikon koydu. Hava sızmıyor. Yine de bazen soğuk. Ara sıra AtErdoğan'ı hatırlıyorum. Nedense. Bazen oluyor bu. Yeni ev arkadaşım manyakça temizlediği için evi. Her şey yeni gelin evi gibi. Birazdan Acun izlenecek. Agnes Varda'nın filmi geldi. Kadın başına kaçan. Gerçekçi. Gitsem mi ben de? Kaçsam? 

Eren çıkarken, montlarını da bıraktı. Abime verdim. "OO eren ne cool çocukmuş" dedi. Montları, Afrika'Ya safari yapan turistlerce baktı önce. Sonra giydi denedi. Eren'i düşünmedim. Çıkarcıyım. Abim, "senin bir gay gay yaşayan ile yapılamazdı zaten, bir de baban da öldü." Piçlik ve ibneliği aynı kefeye koymasına anlam veremedim. Sonra "bizden kaçtı" dedi.  Haklı. Son zamanlarda Eren ile hiç konuşmazdık. Kariyer planlarından ve sevgilisinden boğulmuş durumdaydı. Baugman, "kapıdaki düşman"ı okuyup, onun videolarını izlerdi. Rahatsız mısın derdim. Arada sorardım. Düşünmezdim. Eren'i bir eşya gibi düşünürdüm. İsa heykeli. Minder. Kuran risalesi. Duvarda. Gittiğine kızmadım. Abime kızdım. İsmail'e kızdım. Beni siken, siktiği için de kadın sanan ve erkeklerin bütün kadınlara davrandığına paralel davranan İsmail'e kızdım. İsmail, sadece Eren'i değil, ülkedeki birçok şeyi düşünmezdi. Düşünseydi? 

Eren çıktı evden, beyaz dolabı yeni gelen çocuğa bıraktı. Ama çocuk küçük odayı bana verdiği için, beyaz dolap da kımıldayamaz durumda olduğunda dolap bende kaldı. "Roma" filmini afişini koymak istedim. Sonrasında Eren geri ister diye mahvetmeyeyim diye düşündüm. Eren'i düşünmedim. İsmail eğer birçok şeyi düşünseydi belki de Eren çıkmazdı. 


Eren çıktı evden. Bir boktan anlamayan sevgilisine inat, eve sadece İsmail'i getirdim. Boşalamadı bazen o da. Ama yeni ev arkadaşlarım kendi gayliklerini yeni tanıdığından olacak ev kerhane gibi. Mutlu hissediyorum. Sessiz, kapı gıcırtılarından birilerinin gelip gittiğini anlıyoruz. Küçük şirketli fuhuş pansiyonu. Eren gidince alt komşu RABİA gelmez oldu. Yeni ev arkadaşlarımın görünüşlerinden korkttu. Abim'e sorsaydım, "tabi gay gay yaşarsan korkar, bizden korkarlar. babam öldü" derdi. Abim artık her cümlesine "babamız öldü"yü koyup bitirmeye başladığını farketmem uzun oldu. Kardeşime sormadım. Herkesin travması kendine. 


Eren çıkarken, kokusunu bıraktı. Zara'dan iki tane parfüm almıştı. Birini. Sıkmamazlık etmedim. Eren'i düşünmedim. Bütün kitaplarımı verdim. Kamil erdem'i de. Belki alabilirdim. Almadım. Okumuyorum ki. İsmail de okusaydı eğer, belki de Eren çıkmazdı. Belki de İsmail ile sanat galerilerini dolaşırdık. Tanıdığım bir psikiyatristin seminerine gittim. "Eşcinsel çiftlerden biri mutlaka toplumsal baskının olduğu yerlerde - içselleştirilmiş homofobi yaşar ve bu da ilişkiye yansır, o yüzden eşcinsel ilişkiyi sürdürebilmek zordur, terapi desteği gerekebilir" demişti. İsmail'in "ben gay değilim ki" cümlesi geldi. Havaya. 


Eren çıktı evden. Medenice. Baugman'a göre medenice. Arka mahalleye gitmiş. Eşyaları da ikinci el dizmiş. Abim " resmen kaçtı bak gördün mü? Senden kaçtı, bu hayatından, bu düzensiz, leş, aşağılık ne idüğü belli olmayan şeyden. Babamızın yüz karasısın." Eren'i düşünmedim. Ütü VE ütü masasını almamıştı. Önemli eşyalardı Eren için. İkimiz de nefret ederdik gerçi ütüden. Ben en çok da Eren'in ütülerinden. Beğenmezdi. Nezaketinden bir şey demezdi. Susardı. Yusuf da nişanına gidince otuzumuzda herkesin bir şekilde gideceği dank etmişti. İsmail otuzunda İstanbul'da pavyonlarda karı sikermiş. Babamız ölmüştü. 

Eren çıkarken, bağırmak istedim. Bardak fırlatmak, bir yerlerine zarar vermek, gittiği berberinin beni yıllar önce sikmesini o berbere söylemek, Kızılay'a mail atmak, Ceylan'a küfür etmek, Tanrıya inanmamak, Baugman'ın allah belasını versin, Zizek çok yaşa! istedim. Hiçbirini yapmadım. İsmail ile başarısız, benim penisimi görmek istemediği için penissiz seviştim sadece. Eren'e "merhaba Erenler" mesajları attım.  Ortak tanışlarımıza "aa yok anacım bir sorun, biliyorsunuz evlenecek ondan çıktı uzundur aklındaydı zaten" dedim. İsmail'i sevdim sonra. Çok sevdim. Abim "İsmail ile sikişiyorsun değil mi? Babam duymadan iyi ki öldü." dedi. Sadece sevişmiyoruz abi demedim. Çay içtik. Kamil Erdem'in ikinci öykü kitabını aldım. 


Eren çıkarken, evi Eren'i hatırlatmayacak ayrıntılarla donattım. Atmadım. Eşyaların dilini değiştirdim. Ev artık, bir araba galerisinin üstündeki iki oda bir salonlu, galericilerin metreslerinin kaldığı bir yere dönüştü. 


Eren çıktı evden. Abim giderken "Eren de gitti ha. Tabii gidecek, senin gibi gay gay mi yaşayacaktı, normal çocuk. Gel sen de artık git şu Amasya'ya uzatma, babamız da isterdi." dedi. 

Eren gidince Abim gidince İsmail'e sığındım. İsmail'e feministim ben deyince, feminizmin kelime anlamını orospulukla karıştırdı, kızdı o bir süreliğine gitti. 


Uzundur yazmadığımı farkettim. Erkekler gidince.