13 Eylül 2018 Perşembe

Mardinliler ve Orospu Aynur


                                                                Dünyanın bütün orospularına; 

Göt kadardık. Ömerler - mardinli pislikler mardinliler pisliktir mardinliler kentselleşmedir ağır cezadır - Aynur (teyze) penceresinin önünde, 
- Fırıncııı fırıncı geliyooorrr, Aynur kız Fırıncııı 
derlerdi. Aynur'un oğlu şişko Mustafa anlardı. Ben anlamazdım. Mustafa, annesinin fırıncı ile fingirdeşmesinin hıncını bizden çıkarırdı. Otuzbir çektirirdi bana. Bazen beraber çekerdik. Ben utanmazdım. Utanmak, bilardo masasında ilk vurulan toptu. Mardinli doğmuş isen eğer, utanmayı bilmemen gerekir. Yine de Ömerler gibi, Aynur (teyze)'un penceresinde üstelik çocukları var iken "fırıncııı " diye bağıramazdım. 

Bir sabah, temiz bir sabah iken, sıcaklar daha öğleye inmezken, dünya sıcak taze ekmek kokar iken, Fırıncıyı, o evde ekmek bırakırken gördüm. Kapı önünde. Aynur ile gülüyorlardı. Fırıncı, bıyıklı, beyaz tenli, göbekli, tamir eskisi bir bisikleti vardı. Mutlu gibi davranıyorlardı ya da dünyaya gelmiş rollerini gerçekleştiriyorlardı. Aynur, o zamanlar üç çocuklu, kılıbık kocasının yettiremediği parası, bütün gün ördüğü enfes yünden kazakları satmaya çalışan, satamayınca, havva'nın yediği elmadan tat alan bir rol. Fırıncı ise, kahvelerde "sikiyom oğlum ben karıyı, doymuyor, bir vuruyom, allah demiyor" diye uyduruktan, ortadoğu anksiyetesinden kaynaklı erken boşalma sorunu yaşayan ama bunu gizleyen, binlerce erkeğin rolü. Ekmekleri taze kokardı ama. Bir kez gördüm sadece. Fırıncıyı. o sabah, kumrular "guk"lamadan önce, gülüşmeler ile mutlu bir sabahtı belki de. İlk defa dünyaya ayak basan bir dinazor sakinliği idi. Yıllar sonra Ömer'in abisi öldüğünde yerde yıkılıp can hıraş ağladığında aklıma nedense bu sabah gelecekti ve ağlayan anneme "ben eve gidiyorum" demiştim. Üzülmemiştim.  Birazdan yukarıda eltisi yemek sofrasını silkeyince, bağırış çağırış  kavga dövüş gürültü patırtı kopacak ve biz yine karşıdan onları umursamadan taso oynayacaktık. Göt kadardık. 

Babam daha ölmemişti ve ben Mustafa'nın otuzbirlerinden artakalan zamanımda Ömer Seyfettin okurdum. Kitaplarda anlatılan savaşta Mardinliler yoktu. "Mardinliler dut ağacına çıkıyor" hatice teyzesi yoktu. Mardinliler mutlu gibi yapmakta üstlerine yoktu ve ben bunu çok güzel oynuyordum. 

Aynur mardinli değildi. Fırıncı belki de o yüzden... neyse taşınıp gittiklerinde, artık dört çocuk olan - dördüncü muamma dördüncü taze ekmek dördüncü bir atık ailede, Mustafa'da o zamanlar her mahalleye serpiştirilen internet kafelerde cantır strayk oynayarak az az bilgisayar öğrenip iyi bir kafede iş bulmuş iken, çekip gittiler. Eltisi şimdi doktor olan üç kızını, bağırış çağırış  kavga dövüş gürültü patırtı olmadan tıp okuyabilmeleri için bu gidişi fırsat bildi. Yıllar sonra, babamın cenazesinde, ablam eltiyi "siz bizimle alay ederdiniz." dediğinde, konu bir şekilde, ne idüğü belli olmayan elti Aynur'a gelince, diğer ablam "ee doğru değil mi? orospunun tekiydi." deyince babam bir kez daha ölmüş gibi susulmuştu. Artık anlayacak kadar büyümüştüm ve göt kadar değildik. Mustafa değil şimdi başkalarına otuzbir çekiyordum. Ömer'in abisine üzülmediğim gibi - ki Ömerler her yıl birini kaybettiler, Mardinlilerde erkekler ölmez sanılırdı, ölürlerse sanki bir lanet mi var acaba üstümüzde denilirdi. - babama da çok üzülmediğim cenaze gününde, Aynur'un olmadığı o evde şimdi Kel ihsan'ın orta halli ailesine bakmıştım. O sohbetten bana kalan bir bakıştı. 

Büyük ablamın, diğer ablamın açıksözlülüğüne "sus kız, bizim de kızlarımız var," deyince, Kel ihsan'a otuzbir çekerken hayal ettim kendimi. Sanırım erkek kardeşinin sikilmesi amdan sayılmadığı için, ablam "bizim de kızlarımız var" demişti. Göt kadar değildik yine de anlamamıştım. 

Mardinliler de ölüm bir seçenek değildi. Lanetti. Her aile hemen hemen her yıl ya tembellikten ya da alkolden birilerini kaybeder, yüzyıllardır düğünler olamazdı, şamanlar gibi sadece o lanetin yasını tutardık. Bir lanetin yasını en güzel Mardinliler tutardı. 

Zaten ölümlerden bıkmış olan Mardinli olmayanlar mahalleden birer birer gittiler ya da kentsel dönüşüm adı altında yerden bitme müteahhitlere verdiler evlerini. Göt kadar değildik ve göt kadar evlere sığdırdılar survivor izleyecek bedenlerini. 

Azala azala bitince, Aynur'un hikayesi gibi bölük pörçük kaldı mahalle. Aynur mardinli değildi ve bundan dolayı orospu olacak kadar gözü karaydı belki de. Mardinliler çünkü, alkolden daha kıymet verdikleri şey var ise o da, birbirlerini düzecek enerjileriydi.