7 Temmuz 2014 Pazartesi

Yalnızlığın çaresini bulmuşlar ya da şekersiz çayın hikayesi



                                          Bu hikayenin arada kalan kahramanı M.'e



Bu Şarkı çalıyordu. 24 Aralıktı. Hava çok soğuktu.

 "Keşke evimiz de bu kadar ısınsa"  demişti o oturduğumuz ikinci el koltukları bulunan müşteri "profili" genelde öğrenci olan o cafede. Son kez oturuşumuz bu. Biliyordum. Geç kalmıştı. Staja gitmemiş o gün. Memur olup da çalışmayan cinslerden olması üzüyor beni. Erteleyecek hep işleri. İmzaları son 15 gün içinde atacak. O da gelen evrak 15 gün içerisinde cevaplanmazsa yasal uyarı yememek için yapacak

Cuma namazı da kılar mı?

İki gün önce sinir krizi geçirmiştim, karşımdaki adam için. Çaya şeker atacak iken tam o sırada işte bu şarkı çalındı kulağıma;

"Korkma, artık öldüm bizim için.." 


deyişini duydum bir türlü sevemediğim, şarkıları ciyak ciyak bağırarak söyleyen grubun. 

hüzün illa bağırarak anlatılmaz ki!

hamide  de ne düşünür acaba bu grup için? O zamanlar hamide yoktu. Ankara'da arada sırada beresiyle karşılaştığım liseden kalma bir figürdü sadece, bazen Ouz'u hatırlatan. Dur deseydim Hamide, ...dur.. Çaya şeker koyamadan ; 

"Sen şekersiz içtin çayı, demli, senden bana bir şey kalsın, çayı ben de şekersiz içeceğim bundan böyle" 

dedim. Acıydı. 

Ve bu şarkı kaldı o günden geriye. Bir de soğuk, titreten Ankara.

"İnandığım tek şey sensin, fahişelik bile yaparım senin için, kimseye bir şey söylemek zorunda değilsin, yanında mandal gibi taşı beni, arada götümü sikersin istersen ya da yapma, ama beni yanına al"


"Bırak bu masumiyet filmlerinden fırlamış replikleri. Hayatı filmlerdeki ve romanlardaki gibi yaşamayı bırak." 

gerçek hayat ne biliyor musun; siz andımızı okurken, biz okumamak için dayak yiyp, kuzenimin sırf bunun için Sincan'da çürüyen bir gençliğe sahip olması, ezilen halkın haklarını yıllarca size öğretmeye çalışma yalanları; gerçek hayat, bu mastürbasyon bölümünü bitirip, göbeğimi büyütüp,...

bunu demedi. Davrandı. KPSS çalışıyordu çünkü, dün gece sinir krizi geçirirken ben halı altına serilmekten tozlanmış tarih sorularında ileride kuracağı hayatı belirliyordu. Şarkı bitti. Sigarası yoktu. Tedbirli gelmiştim. Çoğunlukla olmazdı sigarası. Utandı paketten sigara alırken. 

"Çok hakkın geçti bana şu sigara muhabbetinde" 


"Yok geçmedi" 

"Lisede bana hiç harçlık vermediler, lisede başladım bu sigaraya, birkaç arkadaşla. Otlakçı dediler hep bana. Sam, Yalçın, Fatih'in iğrenç ıslak dudaklarından bana arta kaldı hep son tüttürüş. Sam, Yalçın, Fatih en son bana dönerdi." 

Ouz? O an aklıma gelmişti.

"İşte sana onların diyetlerini verdim, sana, Hasan'a"

Bu samimi itirafım onu açmış olacak ki; az önce şekersiz çay muhabbettine son vuruşu yapıyor; 

"Yatılı okuldaydık, çayı bize içine şeker atıp demlikle verirlerdi, tek demlik, şekerli olurdu çay, ne zaman şekerli çay içsem yatılı okulu hatırlarım, sonra şekerli çayı bıraktım"

Sarılsam ona. Öpsem. Hep başkalarıyla seviştim. bitmesin istiyorum, gözlerimle kaydediyorum cafeyi, her ayrıntıyı, kırmızı koltukları - sonra değiştirecekler o koltukları- yan masada bir simit ve çayla sosyalizm tartışan siyasal öğrencilerini, emekli bir amcayı, bir çift öğrenciyi, el ele tutuşlarını, tavla oynayanları, 

"Münevver'den duyarsın benle ilgili şeyleri, arama beni, istemiyorum, olmaz ki, olamaz, yani hayatlarımız bile farklı,"

Masum bulmuyorum onları, korkak buluyorum hepsini, pazarcı Kemal'i hatırlasana, Kurtuluş parkının karanlık görünmeyen yerinde onun kucağında zıplarken, birden - orgazma ulaşacak iken -  kucağından atışını, sonra asla seni aramayacak şekilde kaçıp gidişini. Utandırmıştı onu erkekle sevişmek, gidip pazarda kadınlara sarkacak, erkek kemal..

Sigaramı ona veriyorum. Ben alırım kendime. Binlerce erkek sevgilim var, bir sevdiğim sensin, helal sana, tüttür anam! Fatih affet beni, 

"Ne gülüyorsun?" 

Fatih geldi aklıma, yüzü Soma Fatih, asi Fatih. Anlattığı seks hikayelerine inanmayışımız ama "harbi mi lan?" diye dinleyen ikiyüzlü şaşkınlığımız geliyor.

"İşte bu dengesiz halinde korkutuyor beni"

Sıkılıyorum. hesap soruyorum lan, dümbük! cevp ver!


"Eski sevgilin Münevver'le görüşecek kadar medenisin, onula el ele dolaşacak kadar modern, eski sevgiliden arkadaş olacak kadar large, you know, bana gelince ne bibikleniyorsun? Sadece koluna girmek istedim Tunalı'da. Arkadaşca. Neden?"

"Çünkü o kız, hem sana ne?" 

Haklı. Bu yüzyılların sorunu. Bu erkeklerin dünyaya işgal etmesiyle, yalan yanlış tarih bilgilerimizle kandırılmamızla ortaya çıkan havuz problemi. 


Ayrılıyoruz. Arkasından bakmıyorum. Sorum havada, ellerim ceplerimde. Onu son görüşüm olacak bu. 4 gün sonra Roboski anmasında yine soğuk Ankara'da, terli battaniyelerimize sarılarak, plastik bardaklarımızda içeceğim şekersiz çaylarımızla Eren'le tanışacağım. Şu an ne o yanımda ne de Eren. Uzundur seviştiklerimden bir Ayhan kaldı, o da gidecek. Ben o günü çok özlüyorum. Sadece o günü, o bir saati. O bir saatte Gripin ikimize de yalanını haykırıyordu.



"Yalnızlığın çaresini bulmuşlar."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder