22 Kasım 2016 Salı

Yarım


Altı ay önce buluşmuştuk Cengiz'le. Yine buluştuk. Ardıç Kafe'de. Cengiz'i öğrenci iken tanıyorum. Çıkardığımız şimdi ünlü yazar şişmesi "Peyniraltı" dergisini çalıştığı Yapıkredi Yayınları kitabevine bırakmak için. Bir keresinde yapıkredinin yazarlara yaptığı kitap alırken yazar indirimin bana da yapmıştı. "Ben yazar değilim ki" dediğimde; o bana bakıp "birçoğu da yazar değil, sadece kitap çıkarıyorlar" demişti. Güldük. Sonra ufaktan görüştük. Peyniraltı bittiğinde benim için. Üzülmüştü. Bense o zamanlar umursamıyordum. Sonra okul bitti. 

Ardıç kafe önceden daha güzeldi. gerçekten bitki çayı sevenler vardı. Gereksiz samimi davranan bir sahibi yoktu. Rafları doldurmak için kullanılan kitaplar da gözümüze sokulmuyorlardı. 

Cengiz'le buluşmadan önce; kendisine masör diyen bir adamın kucağında zıplamıştım. Masör müziği eşliğinde, huzurlu idi. Ormanda bir geyiktim. Kıvrılıp durdum. Adam her adam gibi, seksten önceki cümleleri söylemişti "hep görüşelim", güldüm, ittim, ağzıma aldıktan sonra, tık oturdum, "birazdan bu söylediğine pişman olacaksın" dedim. Kendimi aşağı atmamamın nedeni bu aşağılanma olsa gerekti, Eren ile Ceyda'yı düşündüm. Bir hayatı beraber paylaşıyorlardı, aralarına kimseyi sokmuyorlardı, bazen beni alıyorlardı sonra safra atar gibi atılıyordum. Adamı korkuttum; " sana tasınayım madem?", Kalktı, duvara dayadı, ellerini ellerime, içi içimde, "buna hazır değilim" dedi. Evliymiş ve istersem, hem karısını hem de beni aynı anda becerebilirmiş. Hepiniz aynısınız ve ben aslında size güvenmiyordum, ta ki Gizemler edalar ciddi ilişki denen normatifliği bana kakalayana kadar. 

Adamdan çıkınca ağladım, Mir allah belanı versin diye bağırdım, bol trafikli bir yere geldiğimde ters yürüdüm, hızlı. Athena çaldı kulaklarımda, bir araba çarpsın istedim. Kıvrıldım. Kimse çarpmadı. Cipralex attım susuz. Bir taksi durdu. Binmedim. Cengiz'le edebiyat sikiştirecektim. 

Ardıç kafede bitki çayı söylemedim. Kahve biraz. Cengiz mutsuzdu. Bir ilişki istiyormuş, kedisi kanserden ölmüş. Ben de "ilişkileri siktir et" dedim. ilk defa bu kadar açık söyledim, utandım. Güldü. Bunun için görüştüm dedi. Kitaplardan ve filmlerden gına geldi artık konuşmaktan. Bense tam tersi açtım edebiyata. Konuşabileceğim kimse yoktu. Cengiz'i yatakta düşündüm. Sonra utandım. Onun yanında insan huzur buluyor. Kedikanserdenölümü buluyor. Gökyüzünekadaraçık buluyor. 

Mutsuzluğuna çare bulamam, ama "Eski Yeni'ye gidelim" dedim. Bunu söylerken aklımda onunla sevişmek vardı. Arsızlığımdan yine utandım. Cengiz benimle konuşurken gözlerini kaçırıyordu, Abdurrahman da aynısını yapardı. İnsan insandan neden ölmez? Cengizleşmek istedim. Birden "ne olmak isterdin?" diye sordum. Rockçı dedi. Şaşırdım. Beklemedim. Bir müzik grubu vardı, popülerleşince; bırakmış, sarılmak istedim Cengiz'e. Kedisine ağlayabilirdim. Bense "sendikacı ya da solcu olmak isterdim" dedim. Nasıl? Devrimci mi dedi?
Beklemedi. "İnandığım bir şey olsun, bir yere bağlı olmak..."

Sustuk. Cengiz'in evine taşınabilirdim. Temizliğini yapardım. Çamaşır sulardım her yeri. Sonra boktan lavanta koktururdum. Bulgur pilavı, sonra salata, az tuzlu, biraz summak yöresel, Cengiz kilo aldığını bahane edip az yiyecek, dondurma yiyecektik, hiç yemediğim o kaymaklı şeyi Cengiz'le yemeye çabalayacaktım. Dubai'ye giderdik, Beyrut'a. Ellerimizde fotoğraf makinesi. Çocuk çekerdik. Caz dinlerdik. Travis mi iyi Teoman mı diye kavga ederdik. Tablo yapardık. Ben sıkılırdım vazgeçerdim. 

Sıradan bir hayat düşlemiştim, çürüdüm. Pelin Buzluk'tan bahsetti. Pırıldadım. "Bir öyküsü vardı onun, 2.9 saniye çok ilginç, aklımda kalmış, intihar ile ilgili." Anladım dedi. Anlamış gibi yaptı. Konuşmak istemiyordu. R'leri söyleyemeyen garson geldi. Çay istedim, biri çok açık. O uzaklara baktı. Sahlep kötüydü, Amasya'da sahlebi güzel yaparlardı. Sahlepçi Durmuş. Charlie Hebdo saldırısı olmuştu ve biz o gün Direnlerle sahlep içtik. İç yakan. 

Cengiz bana konuşmuyordu. İç döküyordu. Buna ihtiyacı vardı. Kedisi ölmüştü. Bir kadınla yaşamıştı bir süre. Önce sevgilisi sanmıştım anlatırken. Sosyal arkadaşı. Onu anlatıyordu. Susarak dinlemeye çalıştım. Bir kez olsun gerçekten birini dinlemek istedim. Genelde dinleyemezdim. Cengiz'i dinlemek istedim. Dinlerken de sinematografi kurdum. Arabasında Cengiz, Elton John dinleyerek işe geliyor, anlaştığı iş arkadaşı ile kahve içip, o günkü gelen kitapları diziyor. Yazarımsı müşteriler geliyor bazen. Onlara çay ikram ediyor. Evi paylaştığı kadından ayrılana kadar, bir ev kuruyor, film izliyorlar beraber, in the mood for love, birini dinlemek hiç bu kadar iyi gelmemişti. 

Ayrılırken, inanmayarak "bunu hep yapalım" diyorum. Cengiz yine aylarca aramayacak ve ben aylarca kimseyi dinlemeyeceğim. Belki Eren ve Ceyda ile Seğmenler Parkına gidersek onu da çağırırım. Pelin Buzluk gelirse onun çalıştığı yere benden bahsederken hatırlar belki beni, arar, Ev arkadaşım Eren ile tanıştırırım onu, Oya'nın yanında görürüm, kitap taşırken, Konur Sokak'ta. 

Bazı insanlara geç kalınır da, bazı kelimeler susuştur. 




2 yorum: