22 Ağustos 2015 Cumartesi

MAVİ


İsmini mavi koydum hdpli dolmuşçunun. İlk defa beni yatağa atmayacak kadar sevdiğini düşündüm. O kadar içselleştirmişim ki, yatağa atmadığı için onu suçluyorum. Üstelik kullanıyor beni de olabilir Yusuf'a göre. Yine de birini sevmek uzun zamandır olmayan bir duygu durumum olduğu için keyif alıyorum. Korkuyor. Korkuyoruz. Yakalanmaktan. İstersen hiç görüşmeyelim dedim. Kabul etmedi. Bana burada kendimi açmadan yaşamayı öğretecekmiş. Hala bir şeylere karar vermek için erken. Çünkü bir erkeği ancak en iyi yatakta tanırsın. Anal seks yaparken yüzünü görmek istemeyecek bir pozisyonu tercih ederse; seni sadece arkan için istiyor olur, ama çok açılması zor olduğu için, sabırla bekleyip, ilerlemesini yavaş yavaş yapıyorsa, o zaman seni gerçek anlamda seviyor demektir. Oral seksi de sen istiyorsun diye yapıyorsa tamamdır, hoşgeldiniz beyazeşcinselçiftliğe. Starsbucks'ta kahvemizi yudumlayabiliriz. Beni istemiyor musun diyorum. Korkuyorum, ya sen beni beğenmezsin diyor. Gözlerin çok güzel. Gülüyor. Yorgun. Ve kurnaz. Gülünce kaza oluyor, deprem oluyor, kafama taş geliyor, trenler çarpışıyor, sular köpürüyor. O kadar mavi ki, çirkinleştiriyor onu mavilik. Korkuyoruz. Korkuyorum. 
Görkem geldi. Misafirliğe. Paramı aldı. Şehrizade'de oturduk. Edebiyatöğretmenliğiokumuş ama edebiyatöğretmeni olamamış Ömür de vardı. Kaan da. Yusuf'u da çağırdım. Gelmedi. Size de oluyor mu bilmiyorum, bazen katlanamayacağınızı düşündüğünüz yerlere giderken sürekli bir suç ortağı arayışınız, ya da beraber katlanabileceğinizi düşündüğünüz bir arkadaş, sohbet arasın da telefonla oynamak gibi bir şey aradığınız. Gizem'i çağırırım bazen ben. Gelir. Diren evlenmeseydi hep yanımdaydı. Cansu da gelirdi. Cansu da çağırırdı. Beraber katlanırdık erkeklere. Zaten konu benim cicigayliğim üzerinden döner ya da bitmiş bir gezi direnişi külü üzerine. Öyle. Tiksinç. 
Ömür tayini çıkmadan önce; burada TİP'li, 80lerden kalma, Ömür'ün Amcası, Can Atalay'ın - bildin Ünlü gezici, karizmatik erkek solcu kadınlara, bildin, Tatilguy, Soma umrunda değil onun, ama Soma avukatı - babası, faşistlerin katlettiği anmaya gitmiştik. Yusuf da gelmişti. Şaşkındım. Nuriye'yle küsmemiştik. Mezarlık serindi. Ve ben, gizligayDevrimciAbiydim. You know, Can atalay'dan tiksinmeme zamanlarıydı, ayy ne yakışıklı bir erkek, büyüleyici, this is fantastic zamanlarıydı. Öyle. İşte neyse, bunlar DevrimciAile filan ya hani, TİP,Dev-yol, dediler, kahvaltımız var anmadan sonra gittik, Yusuf da gelmişti. Şaşırmamıştım. Böyle balkonda sigara içiliyor, bu Ömür, Kaan filan var, Ben çay dolduruyorum. Ne alaka! Size de oluyor mu? Bazı yerlerde paniklerken böyle kendinize bir iş bulursunuz, Can atalay'a bakıyorum bir yandan. Uzun boylu. Penisinin boyutunu düşünüyorum. Pisim. DevrimciAhlaka ters düşüyorum. Böylelikle. Arkadaş Z.Özger'den ders alamadım. Birden Ömür; "Ben Barış Bıçakçı sevmiyorum, yani onun ki edebiyat değil," diyor, susuyorum. Kızıyorum. Durmuyor Ömür'ümüz. "Ay Tarık Sen Sevgi Soysal'i nereden biliyorsun?", Yusuf'un hatrına susuyorum. Çocuk ortamdan kaçmasın. 
Yusuf, bozuluyor zaten. Günler sonra hatırlatıyor, öyle yemek arasında. Küfürlü. 
İşte o Ömür gelmiş yine. Öğretmen tatili. Kışın solculuk oynanır buralarda. Öyle yaz yaz, you know, deniz kum seks yani. Mavi benden para istemişti. İlk orada "beni kullanıyor mu acaba?" sorusuyla gittim şehrizade'ye. Mallar. Mal. Bön. Cidden vizyonları yok. Alıp hepsini banyoya sokmak, günlerce böyle dostoyevski okutasım, stanley kubrick izletesim var. O derece. Üniversite kalitesini eleştirecek kadar da aydınız lakin. Sadece Mavi olsun hayatımda. Ölene kadar çay içelim. O anlatsın. Ben dinleyeyim. Sersem herifim benim. Sersem. Sefil. 
Kaan konuşuyor boyuna. Ömür'ü sikmek istediğini anlıyorum konuşmasının vurgularından, göz bakışlarından. Ömür'ün de Komünist Partiye kızgınlığı geçerse; Kaan'la kucak-sandalye pozisyonunda sevişecek olmasını düşünüyorum. Ömür "HDP'ye oy verdim ama..." dinlemiyorum sonrasını. "Emanetçisin yani?" Gülüyorum. Pis. Çok çirkinim. ironimi anlayacak kadar edebiyat biliyor olmasına seviniyorum Ömür'ün. Kapasite meselesi. O kadar da küçümsememek gerek. "Yok yani de işte kürt özgürlük hareketi..." yazsam uzar. Kusturmayayım sizi. Bunlar solcu. Öyle. 
Hava Serin. Burayı seviyorum. Garsonu artık iyi davranıyor bana. Irmak kenarı tam. Karşımda kel bir adam. Kesişiyoruz. Kalkmak istiyorum. 
"Sen ne düşünüyorsun Tarık?" diyor Görkem. Unutmuşum onları. Ömür unuttuğum o anda, Sevgi Soysalımı övmüş, bir güzel yine. Araya Marksizm girmiş, Terry eagleton, İngiliz Marksizmi, Ev ekonomisi, İstanbul kalabalığı ve tabii Onur yürüyüşü,,,
"Ne hakkında?" 
"Çıplaklık?" Sesi kısık. Tanıyor beni Görkem. Dengesizliğimi biliyor. Anladım mevzuyu. 
"Az önce Bir adamla görüştüm ve kapalı kapalı, kısık kısık, birbirimize dokunmadan, sadece gözlerimiz bakarak konuştuk. Bunun kapalı hali ne ise Onur yürüyüşündeki Çıplaklığa izdüşümü o" demedim. Diyemedim. Dedim çok çok üniversitede. Yakup; "Kürtler öldürülmeye, siz de saklanmaya mahkumsunuz," lafı geldi aklıma. Gizem-Diren ikilisinin de psikolojik olarak "ikincil kazanç" dedikleri bir durumu anlatmışlardı bana. A evet Yakup yıllarca bu durumdan ikincil kazanç sağladı. Ve sanırım ben de. 
"Bence gereksizdi" Görkem bunun gerçek fikrim olmayacak kadar tanımasını bekliyorum bakışlarından. Bulamıyorum. Yok. 
Erken kalkıyorum. Bir balon alıyorum. İnsanlar bakıyor. Uçuruyorum balonu. Gözden kaybolana kadar izliyorum. 




5 yorum: