1 Ekim 2014 Çarşamba

Kısa bir anı

                                                bu yazıda nokta olmayacak, geberin,


bir Dicle vardı, aptal Cihan'ın sevgilisiydi, Cihan Eren'in Tatvan'dan arkadaşı, ara sıra bize gelirdi Dicle için, Cihan'la sevişmek istiyordum, sonra sonra bu sevişme isteğim ikisi arasındaki aşkı görünce eriyip gidecekti, Eren kızardı zaten, neyse herkeste biraz var işte homofobi, "kendi ailesini, dostunu" koruma güdüsü ibnelerden, "kendi ailesi, kendi dostu"nun o şey olabilme ihtimalinden korkması, konumuz bu değil, dağıtma, Sonra bir gün bunlar ayrıldı, o ara aşktan çıldırıyordum, Cihan bir gece sabaha kadar hiç uyumadan Dicle'nin Havalimanına uçağı saatine yetişip konuşmak için bekledi, ben de, Şimdi neden beklediğiminin cevabını bulamıyorum, aşkın neler yapabileceğini görmek içindi belki de, ben de gittim havalimanına, havaalanının iki girişi vardı, birinde ben bekliyordum diğerinde Cihan, Dicle çok güzeldi, ince tel saçları, büyük gözleri, masum suratıyla, Sezin Akbaşoğullarını andırıyordu, Cihan ise tombul, tüysüz, beyaz kürt bir tip, Cihan'la Dicle'nin konuşmalarını uzaktan izliyordum, Dicle şaşırmıştı onun havaalanına kadar gelmesine, ne konuşuyorlardı bilmiyorum, ve ben ne buluyordum onların bu modernize olmuş aşklarında onu da bilmiyordum, bir güvenlikçiyle kesiştim onları beklerken, Cihan vardı olamazdı, numaramı aldı, aramadı sonra, Dicle geri dönmedi, Cihan konuştuğu için rahatlamış görünüyordu, içinde çürümüş bir elma vardı ama, hissettirmemeye çalışıyordu, otobüs boştu, Kızılay boştu, evrende yalnızdık, herkes şehri terk etmişti, bir bir sarı taksiler ışık misali çıkıyordu ortaya, soğuktu hava, çok soğuktu, Cihan'ın omzuna koymuştum başımı, Cihan dünyayı görmüyordu, aptaldı, omzuna koymam onunla sevişmek için ara yol bulmam değildi, ona acımıştım ondandı, ben de çok seviyordum, Ankara soğuktu, olaydan günler sonra Dicle'yle oturduk, 

bir Dicle vardı, o cafede, küllükleri metal olan, dörtgen ve köşeleri hafif içeri doğru çukur küllükleri olan, kahvehanelerde bulunan cinsinden, Yakup bazen sigarasını bitirince o küllükle sigarasının izmaritlerini bir kenara toplardı konuşurken benle, Dicle anlattıkça nedense, ağlamaya başladım, Dicle İstanbul'da yağmur altında saatlerce beklediğini, Cihan'ın kendi çalıştığı bilişimle alakalı sivil toplum kuruluşundaki kızlarla fingirdeşmesini göz yumduğunu ama onun bir ödevi için erkek arkadaşıyla konuşturmadığı gibi bildik "erkek" şeyler anlattı, dedim ya cihan aptaldı, bir gece bekareti tartışırlarken, "bu evde anarşi var, bu konuyu konuşamazsınız, defolun evimden" demiştim de, aramızda en anarşik en sert çıkışı o yapmıştı bana, Cihan bunları bize anlatmamıştı, Çok değil Eren'le Cebeci'de yürürken onu yeni erkek arkadaşıyla gördük, Dicle utanmıştı az, Acaba ödev yapmak istediği çocuk bu muydu, takılmadık, espri bile yaptık, Cihan bana kaldı gibisinden, Cihan'ı son görüşümdü o havaalanı, Dicle'yi de Ankara'da karşılaştık bir iki kere, üstü kapalı okul, bitti, mezun, sınav, kelimelerden ibaret konuştuk, o cafedeki küllüğe başkaları topladı sigara izmaritlerini, 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder